
Sevinç
- yavuzsiskolu
- May 5, 2024
- 4 min read
Günbatımı kızıllığının nakliye gemilerinden yansımasını seyretmek için başını camdan dışarı çıkardı Sevinç. 3 hafta önce boşanmış bir insanın o anda ne yapması gerektiği ile ilgili hiçbir fikri olmadığını fark etti. Önce arabayı kullanan ağabeyine, ardından arka koltukta oturan üvey kardeşine aynalardan göz attı. Az önce girdikleri mevcut sessizliği başlatansa arka koltuktaki kardeşinin sözleri olmuştu:
"Yanıtını bilmediğin sorular sorma abla."
Babasının ikinci evliliğinin 35 yaşındaki mahsülü Selim, Sevinç'ten 9 yaş ufak olmasına rağmen 18 yaşına basana kadar Sevinç'e yalnızca kızdığında "abla" demişti. Karısını 5 yıl önce yitirmişti, o tarihten beridir de çocuğuna tek başına bakıyordu. Yaşı ufakken de ağabeyi Tuncay ve ablasına laf yetiştirmek için sözünü sakınmazdı; fakat son yıllarda anlayışlılığının yerini seçici bir filtresizlik hali almıştı.
"Daha iyi olmak değil, daha iyi markalara sahip olmak isteği duyan biriyle nihai anlamda mutlu olamazsın. Nitekim bugün bu yüzden bu seyahatte değil miyiz? Tüketimci dünyanın yarattığı erkek modeli bu işte." Sağa dönüş için sinyal veren Tuncay, arabadaki sisi dağıtırken bir önceki münazaraya altlık yaptığının farkındaydı elbette.
Sevinç ise o esnada uzun süredir kardeşleriyle tartışamamış olduğunu fark etti. Arif'le geçirdiği 16 yılın ardından kendisinde fark ettiği en önemli sorunun mutlak bir tutarlılık kaygısı duyması olduğunu düşünerek boşanmıştı. Yaşadığı bu samimiyetsiz yaşamla en çok problemi olansa kendisi değil, Tuncay ile Selim idi.
"Zihnin bir kısmında hastalık var diye tüm zihin hastalıklı demek değildir. O insanla iletişim kurulacak berrak bir alan olabilir" dedi ve ekledi Sevinç:
"Rahmetli İris böyle söylemez miydi Selim'e?"
"Suçlu hissettiği için net göremiyor" diye düşündü Selim. Tuncay ise 47 yıllık yaşamında girdiği ilişki temalı diyalogların tümünde karşı tarafın duygularını aktarmasına izin vermek gerektiğini anlamıştı. Böylelikle aidiyetsizlik duyan bu kadının sorusunu karşılıksız bırakmak gerektiğinde uzlaştı her ikisi de, birbirlerinden farklı gerekçelerle. Nitekim yanlış soruya doğru yanıt verilemezdi.
"Arif'in iştahı yediği yemeğe veya gerçekleştirdiği seyahate karşı değil, hayatı tıkınmasından dolayıydı abla... Yaşadığı yere sorumluluk duymayan, hobileri kısıtlı, egoist bir erkeğin sosyal olmaktan başka ne gibi bir çıkışı olacaktı ki? Fakat sen bunu hep olumlu bir karakter özelliğine yordun".
Selim'in sözleri, Arif'le ilgili yargılarının dışında bir duruma da işaret ediyordu. Otuzundan sonra sorumluluk sahibi yol arkadaşı bulmanın imkansıza yakın olduğunu görmüştü. Partner bulmanın sandalye kapmaca oynamaktan hallice olduğunu deneyimlemiş, insanların kendi yarattığı sorunların mağduru olduğu mesuliyetsiz beyaz yakalı dünya düzeninden rahatsızlık duymuştu.
Yol usulca akıyordu. Eskiden olsa böyle bir cümlenin karşısında yorulup geri adım atacakken o ana kadar hiç gerilmediğini fark etti Sevinç. Yan aynadan yolun ve tepelerin ıssızlığına baktı.
"Yanlış insanın kucağında gelen mutluluktan büyük felaket yoktur Selim; fakat bunu olaylara bağımlılıkla canlılığın karıştırıldığı yirmilerinde ve otuzlarının başındayken anlayamazsın. Hep bir olay olsun ve onun peşinden gideyim istersin". Arabanın koşulsuz dikkatini üstüne aldığını fark etmişti, sözlerini sürdürdü.
"Cumalar ve Cumartesiler vardır, yalnız geçirilmemesi gerektiği için yanlış kişilerle geçirdiğin, yanlış yerlerde oyalandığın ve bambaşka kişilerle seviştiğin, uyuduğun. Sonra bir gün bir etkinlikte, yemekte veya başka bir yerde tanışmış olduğun birisini hatırlar ve aslında onun o kadar da kötü birisi olmadığını düşünürsün, sevmediğim yönleri var ama o da güzel dersin. Bir yandan hayat devam ederken istediklerin yerine gelmiyorsa, o halde elimdekini isteklerime oldurayım dersin. Günler devam eder, güzel bir dönem geçirirsin. Kendine güvenin gelir ve sorunlarını aşabileceğini düşünürsün. Sevgililik etmek hali rahatlatır insanı, ne istediğimi bilmiyorum ve bu da güzel dersin".
Arabadaki sessizlik sürüyordu.
"Yaşadıklarım her şeye rağmen kötü değildi; fakat hayatta esas istediğin şeyi olduramadıktan sonra bütün yan görevleri tamamlasan ne fayda? Yalnızlık insan eksikliği değil paylaşım yoksunluğudur. Bunu ancak zamanında gerçekten sevdiğim birisinin hayatımdan tamamen çıktığını anladıktan sonra fark ettim. Yıllarca konuşmamıştık ve sonra bir Salı günü karşılaştığımızda onunla ettiğim bir buçuk saatlik sohbetin susuzluğumu dindirdiğini gördüm. İşte ben de ancak o anda fark ettim, kendi Hamster çarkımın içinde dönüp durmuşum. Arif hayatımda olmasına rağmen aylarca, yıllarca susuz kalabilmiştim işte bir şekilde."
Sevinç kafasını çevirdi, Selim'e baktı. Henüz söyleyeceklerinin bitmediğini görüyordu.
"Acıya dayanamadığımız için yolculuğa çıkarız ve yolculuğun en zoru içsel olanıdır. Sevdiklerini her gün görmeye devam ederken, terk edildiğin yerleri bir bir anarken. Yıllar önce yaşadığım kızgınlıklar bir bir geçtikten sonra elimde koskoca bir hüzün kaldı. Tarifsiz, ikamesiz, amasız ve fakatsız. Ve her şeye rağmen birilerine şans vermek istedim işte. Bir insanın şakacılığını, neşesini elinden almaktan daha büyük bir günah yoktur ve insan bunu en çok da kendisine, aldığı kararlarla beraber hayatını kısıtlayarak yapar. Bunu da en çok, elinden ağlamak gelmeyen ıssız gecelerinde anlarsın. "
Kimsenin verecek bir yanıtı yoktu. Bir süre duyduklarının etkisiyle oldukları yere çakılıp kaldılar, araç hareket halindeyken. O esnada karşılaştıkları bir tarlanın ortasında yapayalnız duran ağacı fark etti Tuncay ve arabayı heyecanla kenara çekti. Selim ve Sevinç şaşkınlık içinde kemerlerini çözerlerken Tuncay, arka koltuktan aldığı kamerasıyla kadrajını ayarladı ve deklanşöre bastı.
Kardeşleri hayatları hakkında tartışıp dururken etrafına bakmayı öğrenmişti bunca yıldır.
Önünde kimsenin durmadığı hafif tepelikte bulunan o yalnız ve duru ağaca baktılar. Hiçbir şey söylemeden beklediler bir süre. Sevinç yaşanmamış zamanını, Selim mücadele dolu geçmişini gördü o ağaçta,
Tuncay ise bir fotoğrafta günbatımı ile gündoğumunu nasıl ayırt edeceğini düşündü ve sonunda buldu. Günbatımı ile gündoğumu arasındaki fark, birinin diğerine göre daha soğuk olmasıydı. O halde seneler sonra bu fotoğrafın günbatımı olduğunu, öncesinin sıcak olduğunu gösterek ispat edecekti.
Kadrajı biraz genişletti, ağacın sağ tarafına doğru duran iki başka ağacı daha aldı.
Fotoğraflarında kalabalık, gerçekteyse yalnız başına duran bu ağaçta Sevinç’i bulmuştu…



Comments