
Sahnedeki Yalan
- yavuzsiskolu
- Sep 14
- 3 min read
Evliler dünyanın en çok yalan söyleyen insanlarıdır! (Muhtemelen çocuklu ailelerden sonra).
Yetişkinliğin, kendini yetersiz hissetmeyle eşdeğer olduğunu düşünmeye başladım. Belki de hissiyatımın kaynağı, bir yumurtayı bile nasıl kırmam gerektiğine dair fikri olan eşimdir? (Tabii ki bu yazıyı kendisine okutup yayımlayacağım, az evvel tuttuğunuz nefesinizi kontrollü şekilde bırakabilirsiniz).
Herhangi bir iş kolunda ikinci yılını dolduran birisinin, o mesleğin icrasıyla ilgili fikirlerinin en azından bir kısmına şüpheyle yaklaşırdım elbette. Gelgelelim ben (şahsım) evlilikte 2. yılımı tamamlamaya yaklaşırken, geçtiğimiz 2 yılın hayatımdaki en yoğun dönemlerden biri olacağını tahmin etmezdim.
İşte size tipik bir yalan: "Biz de her çift kadar tartışıyoruz elbette"...
Bir kocakarı üfürüyor yine. Arkadaşlarının evinde kamera var da arada açıp kayıtlarını mı izliyorsun? Kardeşin eşiyle, senin yanında mı tartışıyor? Yaşanan tüm olayların gelişimini, sana anlatılanların arka planını gerçekten biliyor musun?
Gören gözler için bir safsata daha: "O da sevgisini gösteriyor"... Bazı dinlerde çokeşlilik var elbette; ancak hiçbirimiz aynı anda birçok insanla evli olup farklı insanlarla aynı durumda kalmayız. Kısacası eşzamanlı karşılaştırmanın mümkün olmadığı herhangi bir beyan, ancak temelsiz bir varsayımdan ibarettir.
Problem basittir: herhangi iki çiftin ikili ilişki dinamiğinde, partnerlerinden bekledikleri standartları bilmeksizin, ilişkileri hakkında söylediklerini değerlendirmek yersizdir. Dolayısıyla evli çiftler aslında, söz konusu insan ilişkileri olduğunda, bekar arkadaşlarından başka bir dil konuşuyorlardır.
Bu analojiye çokça inanıyorum: Sevgililik kumsalda masa tenisi oynamaktır, evlilik ise her gün Grand Slam'e çıkmaktır.
Varsayalım ki haftada bir iki defa karşılaştığınız bir sevgiliniz olsun. O bir-iki günü güzel geçirdikten sonra tadı damağınızda kalacağı için tekrar buluşmanın peşini beklersiniz. Yoksa tam tersi, bir tartışma mı yaşandı? Problem değil, herkes "rutin ve normal" hayatına döndüğünde tartışma soğur ve zaman, ilişkinin kopmasını önler.
Oysa birlikteliğinizi bir imzayla taahhüt altına aldığınız andan itibaren çektiğiniz kredilerden mutfak masraflarınıza, nerede yaşayacağınızdan kaç çocuk yapacağınıza kadar bir sürü direkt ve reel sorunu, farklı oturumlarda ele almanız gerekir.
Dolayısıyla günün birinde şiddetli bir tartışma yaşarken tartışmaya ara verip kritik bir müşterinizle uluslararası bir çağrıya katılırsınız, hatta belki tavuğu ayıklarken ve maydanozu doğrarken göstermediğiniz hassasiyetten dolayı saatlerce sürecek bir soğukluğa rağmen arkadaş ziyaretine gidersiniz (dipnot: mutfakta hassas olun, oldurun).
Bunu söylerken peşin hükümlü olamam elbette; fakat evliler standart bir insandan fazla yalan söylerler, çünkü diğer tüm insan icadı ortaklıklar gibi evlilik kurumu da kurmacadır, temelde mülkiyet paylaşımını gözetir.
Dolayısıyla her ortaklık gibi temelde bu kurum da bir iştir, bir ittifaktır, siz de yeni ittifakınızla politika yapmaya başlarsınız. Taşınmaması gereken lafları duyarsınız, çizilmesi gereken sınırları görürsünüz. Prensipler sevgililikte işe yarar; ancak partnerinizle ortak bir hayat inşa edecekseniz temelde yalın bir pragmatizmi seçmeniz gerekir.
Evlilik, finali hiç gelmeyen bir proje gibidir: Sürekli geliştirilmesi, sürekli geri bildirim alması gerekir. Kulağa ne kadar yorucu geliyor, değil mi?
Başka bir insanın tabiatına bu kadar yakın durduğunuz için olsa gerek, kimi zaman ilişkiniz bitince, kimi zamansa ilişki içindeyken bile tek başınıza kalmaya hazır olmanız gerekebilir. Bu yüzden de narsistler fedakarları, sosyal kelebekler duygusal olarak gelişmemişleri, olgunlarsa en çetin cevizleri bulur.
Provokasyonumu gözlemlerime dayanarak temellendiriyorum: Bir insanın icabında uyuşturucu bağımlılığı bile tolere edebileceğini, partnerinin her türlü sığırlığını yıllarca sineye çekeceğini; hatta maddi veya entelektüel olarak ezilmeyi bile bir yere kadar kaldırabileceğini; ancak ilgisizliği asla cezasız bırakmayacağını düşünüyorum.
Elbette herkes Grand Slam oynanırken topa vurmayı öğrenecek diye bir seçenek yok. Hayat kaostur. Korkan, minimalist olur. Cesaret edense bilinçli karmaşıklığı seçer; ama bu demek değildir ki sırf hayatında başka geçerli bir hedefi kalmadığı için izdivaç yoluna girmiş birisi cesur sayılsın...
Einstein "Tanrı zar atmaz" demişti; ama ben bir çift evlenmek istediğinde bir yerlerde birilerinin kağıtları dağıttığından emin sayılırım. İş bu ya, kimimiz beş benzemez elden sayı almaya çalışıyor, Kare As'ı bulan yerdekine güvenmiyor, Sinek ikili tüm parasını koyuyor.
Evlilik dediğiniz şey, seyircinin sahneye çıkıp kendi rolünü oynamasıdır; kartları kim dağıttı, yalanı kim söyledi, zaten kimse hatırlamaz.
Kim bilir, hele bir de çocuğu olanlar o sahnede ne roller oynuyordur...



Level 2’den bildiriyorum. Çocuklu evlilik, paradigmal kayma yaratır. Aritmetik değil geometrik artar zorluk seviyesi. Eski oyunları bilir misiniz bilmiyorum ama çocuklu evlilik, SNES Batman Forever gibidir :)