top of page

Tespit Canavarı

  • yavuzsiskolu
  • Nov 16
  • 2 min read

Geçen haftaki Guinness maratonumuzda, üçüncü bardağa yaklaşırken şöyle bir cümle kurduğumu fark ettim:

“Siz üçünüz de kaçırılmayacak kadınlarsınız.”

Bunu söylemem bir cesaret anı değil; daha çok fazla düşünmeden dürüst olmanın beklenmedik bir yan etkisiydi.


30’lu yaşlar ilerledikçe güvendiğiniz insanlarla bile gerçek fikirlerinizi paylaşmamaya başlıyorsunuz. Belki de evli olmanın, iş hayatında ilerlemenin de bir sonucudur bu: dürüst davranmak çoğu zaman ilişkilerinizin zayıflaması ya da fırsatların kaybolması olarak geri dönüyor. İnsanlar özgün olmayı ve içinden geldiği gibi davranmayı genelde cezalandırıyor.


Geçen cumartesi ise bunu saklamadım; çünkü erkeklerin fırsatçılığını karşı cinse anlatmanın başka yolu yoktu.


Bu durum bana Umut Sarıkaya’nın sevdiğim bir karikatürünü hatırlatıyor. Karikatürde karakterimiz dondurma alıyordur ve satıcı sos isteyip istemediğini sorar. Karakterimiz de bedava ve ekstra bir gıdaya hayır diyemeyeceğine karar verir.

ree

Sadece ideal kadınları kapatmak istediğimizde değil, yaşamın pek çok alanında aynı prensibi işlettiğimizi düşünüyorum. Nasıl ki alışveriş yapmak için dışarı çıktığımızda kampanyalı bir ürünü alıyorsak, benzer şekilde yaşamda fırsat gördüğümüz güzellikleri de ona gerçekten ihtiyacımız olduğundan emin olmaksızın garantiye almak isteriz.


Eskiden kendimi açıklamak, sanki Airbus A321’in 36B koltuğunda oturuyorum da cam kenarı durmadan tuvalete kalkıyor; ben de koridordaki 120 kiloluk adamla sıkış tepiş yer açmaya çalışıyorum gibi hissettirirdi.


Şimdilerdeyse insanların pek çok şeyi yaşayıp görmesinin, onlara bir şeyleri öğüt etmekten daha kolay olduğunu düşünüyorum. En azından 31. yaşımın sonlarına geldiğim şu günlerde bunu çoktan özümsediğimi söyleyebilirim.


Bu yaşa geldiğimde çok daha yetkin olacağımı sanıyordum. Milyonlarca euroluk projeleri yayımlamaya onay veriyorum, global piyasalardaki hareketleri anlayabiliyorum, oynanan bir maçın momentumuna göre gol olup olmayacağını sezebiliyorum, insanları neyin tavlayacağını kolayca süzebiliyorum ve tek oturuşta 8 bardak Guinness bira içebiliyorum; fakat hâlâ eşimin ansızın odaya girip "Şu yoğurdun dokusu normal mi?" sorusunu yanıtlamaya kendimi hazır hissetmiyorum.


Belki de özgün olmak tam anlamıyla budur ve gerçekten Zen bir ruh halinde yaşıyorumdur? Çevremdeki hemen herkes, her şey için fazlasıyla endişeleniyor. Oysa ben iki kere değil, bir kere bile düşünmeden hareket ediyorum.


Sanırım 31. yaşın gerçeği budur: Herkes her şeyi çok ciddiye alıyor; ben ise bir türlü o seviyeye gelemiyorum.


Ve galiba tam da bu yüzden iyi hissediyorum.

1 Comment


drmakifs
Dec 09

Yalnızlığın keyfini almaya başlamış yaşlanmakta olan her insanın yaşadığı şeyleri güzel tarif etmişsiniz.


Küçük ilçelerde bazen markette, kasapta, pastanede sıramı beklerken önümdeki insanların diyaloglarını istemeden de olsa dinlediğimde çalışanla bazı insanların şöyle diyaloglar kurduğunu duyardım:


Müşteri (genelde biraz ileri yaşta, köy insanı)(m): şuradan 1 kilo börek ver.

çalışan(ç): neli olsun?

M: ver işte bir şey!

Ben bu diyalogu çok garipserdim. Adamın cahil ve vurdumduymaz olduğunu hatta başka şeyler de düşünürdüm.


Şu anda hayatta öyle bir noktaya geldim ki inanın benim için de böreğin neli olduğunun önemi yok. Şimdi daha iyi anlıyorum sanırım o kaba! Köy insanını.

Sizde de benzer bir dönüşüm olabilir :)


Like
bottom of page