Yabancı
- yavuzsiskolu
- Dec 29, 2023
- 2 min read
Aylardır sökmeyen şafağa yeniden uyanmıştı Yabancı. Her günü bir öncekiydi ve her gecesi bir sonraki...
Gördüğü ufuk çizgisineydi yolculuğu. Nereye gittiğini bilmediği için çıkmıştı yola. Kendisini ne çağıran vardı, ne de acelesi. Bekleyeni varken mutlu olduğu günlerini hatırladı, aylar önce kendisini yine başka bir yola taşımış taksiciyle karşılaştığında.
Zehirli bir yansımaydı plazaların camında gördüğü. Altın sarısı bir güneş, mat siyahın üstüne parlıyordu. Şafak bazen kan kırmızısıydı, bazen toz pembe; ancak hiç böylesine sarı olmamıştı aylardır.
Pek zamandır uyumaz, yalnızca rüya görürdü Yabancı; gökyüzüne yükseldiğindeyse uyuyakaldı. Aradan belli belirsiz bir süre geçmiş ve nar kırmızısına boyalı bulutları görmüştü, ilk defa rüya görmediğinde.
Gerçekleri çelişkili olan her yabancının kadim dostudur rüyalar. Gözlerinizi kapatırsınız, yitirdiğiniz güzellikleri, hayatınızda olmayan sevdiklerinizi bir kere daha tadarsınız. Geri gelmeyecek her şey sizindir. Yabancı da böyle düşünürdü: Bir şeyin rüyalarında kalması onun gerçek olmadığı anlamına gelmez.
Gökyüzünden indi; tanınmazlığına ve bilinmezliğine.
Neden yalnız hissettiğini tekrar hatırladı kalabalıklara karıştığında. Kendisini anlatmak için yaşamını sürdüren her yabancının hissettikleri buydu aslında: Kayıtsızlığın vahşeti onu korkutmuştu yıllarca ve ancak şimdi anlıyordu korkularının sebebini. Aşkın ve yitirmenin bir bütün olduğunu görememişti bunca zamandır.
Yeryüzünde yürüyordu artık; başka şekilde, başka biçimde: Hissetikleri, başından geçenler ve anılarıyla birlikte.
Yıllarca geldiği; yine yıllardan beridir gelmediği kumsala ulaştı. Kumsal konuşmaya başladı:
"Uzun zamandır bir insan yürümemişti burada... Üstümdekilerse halen senin ayak izlerin."
Yabancı ardına baktı. Yıllardır gelmediği kumsala bu sefer kar yağmıştı, ayak izleri yine ilkti. Kimsenin yürümediği yollardan yürümüş, varmadığı yerlere bakmıştı. Kumsal'ın sorusunu işitti:
"Seni buraya neyin getirdiğini biliyor musun? "
Yabancı düşündü: "Beklemediğim bir anda aşık oldum, acı çekerek doğdum ve istemediğim bir zamanda öldüm..." ve ekledi "Artık hissettiklerimden haricim."
Kumsal dingindi. Ne buz kaplı denizden bir dalga geliyordu, ne de arkasındaki mumlarla dolu mezarlıktan bir rüzgar esiyordu. "Yelkenlerini hangi rüzgar dolduruyorsa" dedi Kumsal, sigarasından bir duman alırken.
Yabancı gözlerini uzaklara götürdü, içindekilere baktı: "Bunca süredir çevremde geçen tek şey zamandı. Her şey değişti, ancak hissettiklerim değişmedi. Yıllar geçti ve önce kaya oldum, sonra bir tepe. Aradan çok daha uzun bir süre geçtikten sonra dağa dönüştüm..."
Gözlerini tekrar Kumsal'a çevirdi, dingin bakışlarıyla sözlerinin devamını getirdi. İnsanlar onu dağ yapan depremleri görmezlerdi. Sadece Dağ'a bakar, onun sarsılmazlığını değişmez olarak görürlerdi.
Kendini aramayı bıraktığı için çelişkilerini kabul eder olmuştu, Dağ veya Yabancı. Tüm dünyanın dinleyeceği 30 saniyelik bir mesaj vermesi gerekseydi ne demesi gerektiğini anlamıştı.
"Ölüm, doğum ve aşk sadece bir kere yaşanır. Hiçbirini siz seçemezsiniz. Bu dünya unutmak için yaşayan, ruhunu artık tadamayan ve vazgeçmek için aşkını yitirenlerle dolu."
Yeşille kahverenginin iç içe geçtiği gözlerinden bu sözler döküldü. "Yaralarını gösteriyorsun" dedi Kumsal, Dağ'a. "Bu, hayatından korkmadığını gösterir."
"Sırada ne var?" diye düşündü, Yabancı; artık Dağ olduğunu bilerek.
"Bırak yaşayanları ölüler gömsün" dedi yüreği,
Mezarlıktan esen rüzgar denizle buluştuğunda...





Comments